MARKA KÖY KORA
NE GÜZEL SÖYLENİYOR DİLLERDE
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
YAYLALARI VAR DAĞIN ETEKLERİNDE
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
ADINI MEHMET ALİ ARSLAN DUYURDU
DUYMAYAN KALMADI GÜZEL ŞANINI
AŞIKLARA İLHAM ŞİİRLERE VERDİN ADINI
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
TARİHTE VARDIR SENİN GÜZEL YERİN
YAPILI TAŞLARDAN YAPILMIŞ EVLERİN
SAYILMAZ Kİ AĞALAR’IN BEYLERİN
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
YAYLA KARAKOLU HACIALİ’DEN BAKINCA
GONCA GÜLLERİN BİR BİR AÇINCA
NAMIN ARDAHAN OVASINA YAYILINCA
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
AŞIK AŞKAN YAZAR İNCE VE DERİN
MURKA ÖMERAĞA KOMŞU KÖYLERİN
ÖRNEK İLÇELERE CAMİ MEKTEPLERİN
ADI GÜZEL KENDİ GÜZEL MARKA KÖY KORA
YAZAN ŞAİR: AŞKAN DEMİRBAŞ
Pages
▼
Pages
▼
31 Mart 2013 Pazar
Fehmi Morkoç Yazdı - Dernekçilik
DERNEKÇİLİ K
Demokratikleşmeyi ve demokratik kültürü özümsemiş ülkelerde;
sivil toplum örgütlerinin çok önemli bir yeri vardır.Çünkü bir ülkenindemokratikleşmesinde ve ekonomik gelişiminde sivil toplum örgütlerinin önemi doğru anlaşılmaktadır.Devlet,toplum,birey ilşkilerinin demokratik,adil,eşit bir şekilde
düzenlenmesinde sivil toplum örgütleri çok önemli bir enstrümandır.Yerel yönetimler gibi,sivil toplum örgütleri ve dernekler de demokrasinin beşiği sayılmaktadırlar.
Sivil toplum örgütlerinin,yaygın olduğu,kabul gördüğü toplumlarda; sorunların,problemlerin daha kolay çözümlendiği de dikkat çeken bir gerçekliktir.Bu gerçeklikten yola çıkılarak,gelişmiş bir çok ülkede,siyasi ikdidarlar ve yerel yönetimler bütçeden hatırı sayılır miktarda parayı sivil toplum örgütlerine ve derneklere aktarmaktadırlar.Türkiye'de ise düne kadar vergiden muaf tutulan derneklerden günümüzde üye aidat ve lokal gelirlerinden devlet vergi almaktadır.Hal böyle olunca ,dernekçiliğin,okyanus ortasında dümeni olmayan gemi gibi nereye savrulacaklarınıda kestiremezsiniz.
Bunun üstüne birde,sosyal,siyasal,tarihsel, kültürel ve ekonomik gerçekliğini doğru bir şekilde bilince çıkaramayıp,bunların gereklerini yerine getiremiyen kurumlar; doğru bir strateji ve doğru bir yönetim anlayışı geliştirmekten uzak olurlar.
Bunun sonçları olarakta:
İstismara uğratılmış,şahsi hesap ve çıkarlara feda edilmiş,amaç dışı mecralara çekilip,yolsusluklarla anılmaktan kendilerini koruyamıyacakları gibi,tabela dernekçiliğinin ötesinde bir yol kat edemezler.Asli görevleri olan toplumun gelişimi,bilinçlenmesi,gerçekl iğinin kavratılması,bölge ve ülkenin sorunlarının cözümüne karşı duyarlılıklarının sağlanması,bunların gerekliliği olan bir duruşu,gösteremeyip;tali görevleri (gece,piknik,cenaze ve düğün) aslı görevlerln önüne geçirip bununla yetinmek ufuk darlığı ve kendilerini köreltmekten başka bir izahatı olamaz.Yerel derneklerin genel olarak içinde bulundukları kısır döngüyü aşamamalarının sebeplerinden biri de budur.
Sivil toplum örgütleri bulundukları toplumlarda demokrasinin parametresi olmak istiyorlarsa,toplumsal çıkarları ,bireysel çıkarlarına heba etmemeleri,konum olarak bulunmuş oldukları yeri,siyaseten görücüye çıkma,boy gösterme ve sıçrama tahtası olarak yaklaşma sevdasından vaz geçip,halka hizmet etmeyi önemsemelidirler.
Dernek faaliyetlerinde,başkanlık ve yöneticilik görevlerinde bulunmak gönüllülük, özveri ve fedakarlık ister.Görev aldıkları dönem içerisinde, yapılan çalışmalar ve faaliyetleriyle ilgili, olumlu ve olumsuzlukları kendi hanelerine kayıt edilir.Ve her zaman hanelerine yazdırdıkları notlarla anılırlar.
Unutulmamalı ki;Halkımız hre şeyin bilncindedir.Hanenize yazılacak notlar,halkın elindeki objektif adalet terazisinden geçecektir.Notunuzu halktan alacaksınız.
Fehmi Morkoç
30 Mart 2013 Cumartesi
KEREM ATBAŞ Yazdı ORTADOĞU DENKLEMİNDE BARIŞ MESAJI
ORTADOĞU DENKLEMİNDE BARIŞ MESAJI
Amerikan başkanı Barack obama, İsrail’i özür dilemeye yönelik ikna ediyor, ürdün kralı Abdullah ile ortak basın açıklaması düzenliyor, Amerika dış işler başkanı John keery Bağdat’ta Irak başkanı Maliki’nin hiç de hoşuna gitmeyen demeçler veriyor, Lübnan başkanı Mikati istifa ediyor. Tüm bu gelişmeler kendiliğinden oluşan sıradan
durumlar değildir.
Gündemi takip eden her insan, sıradan olmayan ve bir birini izleyen olaylar yumağının basit olmadığını bilir, ve Okların suriyeye doğru çevrilmiş olduğunu anlar.
Yapılan taktik hamleler bütünün parçalarıdır. parçaları yan yana koyun suriye ve Esed’in resmini oluşturduğunu görürsünüz.
Suriyedeki isyan uzadıkça, esed’e olan dış destek giderek zayıflıyor, zayıflayan esed rejimi çökmeye mahkumdur.
Esed’in kaybetmesi demek, ortadoğudaki güç dengelerinin, iltifakların bozulması demektir. En basitinden stratejik Müttefiğini kaybeden İran olacak, İran başka itifaklar arayışına girecektir.
Bütün bu olan bitenlerin, gelişmelerin kendine has iç dinamikleri vardır. Yeni bir ortadoğu için yeni politikalar, yeni stratejik ve politik iltifaklar gelişecektir. Ortadoğu denklemi bu gelişmelere açık ve olacaklara gebedir.
ABD’nin 1991 den bu yana ortadoğuda uygulamaya çalıştığı yeni dünya düzenini, bir türlü rayına oturtulamaması ABD için büyük bir çıkmaz olduğu gün gibi ortadadır.
Dolayısıyla,ABD’nin ortadoğuda kendisinin önünde engel olarak gördüğü güç odaklarınI, yanlızlaştırarak tek tek düşürmesinin altında yatan neden ortadoğuya kendi emperyal politikaları doğrultusunda çeki düzen vermeye çaba harcamasıdır.
Bu bağlamda; stratejik itifakları çok eskilere dayanan türkiye ve israil ilişkilerinin, yeniden gözden geçirilip en ufak bir pürüzün kalmadığının mesajını netenyahu’nun, Türkiyeden özür dilemesi ile verilmiştir. Özürün bu döneme denk getirilmesi bir tesadüf değildir taktik, politik ve çok yönlü bir hamledir.Ortadoğu’da taşların yeri değişeceği bir süreçte,Türkiye bunun dışında kalacağı düşünülemez elbet.
Ortadoğu ve mezopotamya’nın en kadim halklarından biri olan kürtler, elde ettikleri kazanımlar ile yücelttikleri mücadeleleri neticesinde 21 mart Newroz günü Diyarbakır’da, Öcalanın imralıdan gönderdiği barış mektubu okunduğunda barışın yankısı tüm dünyaya yayılması basite alınacak bir durum değildir, tarihi bir hamledir.
Okunan barış mektubu ortadoğu üzerinde oynanan oyunları ile alavere dalavere kürt mehmet nöbete oyununu bir biçimde deşifre etmiştir.
Ortadoğu coğrafyası üzerinde beraber yaşayan halkların başına çorap ören, yerel ve küresel sömürgeci güçlerin bundan gayrı, dikatte alacakları bir Kürt dinamiğinin varlığının inkar edilemez boyuta ulaşmasıdır.
kürtlerin içerisinde olmadığı bir çözümün başarıya ulaşma şansı çok azdır.
Kürtleri yok sayarak barış ve huzuru sağlıyamazlar,sorunları çözemezler. Halklar arasında kalıcı çözümler isteniliyorsa onurlu bir barışla mümkün olur.
Tezgahlanan bu seneryoları boşa çıkaran barış hamlesine olumsuz yaklaşanlar, burun kıvıranlar, ” buda mı olacaktı” diyenler, “böyle barış olmaz olsun” diyenler. kafası karışık olanlar vb. durumunda olanlar bilmelidirler ki;
Kürtler; kendi öz iradeleri ile almış oldukları barış kararına saygı gösterilmelidir, iradeleri dikkate alınmalıdır.
Otuz yıldan fazla bir süreç zarfında bu savaşı yürütenlerin kafaları karışmıyorda, sizlerin kafaları neden karışıyor.
“bizim kavgamız ezilmişliğe, bilgisizliğe, haksızlığa, geri kalmışlığa, her türlü baskı ve ezilmeye karşı olmuştur.
Bugün artık yeni bir Türkiye’ye, yeni bir ortadoğuya ve yeni bir geleceğe uyanıyoruz. bu bir son değil yeni bir başlangıçtır. bu mücadeleyi bırakma değil, daha farklı bir mücadeleyi başlatmaktır.”
Mesaj bu kadar açık ve nettir.
Anlaşılmayan nedir;
Hedefe yönlendirilen ok yaydan çıktı, ok hedefine doğru hızla ilerlemektedir. Yaşanan bunca acı ve gözyaşından sonra, Tarihte ilk defa barışın bir tarafı olarak kendini dünyaya duyurdu ve Kürt statüsünün tanınmasının dinamo gücü oldu.
Bunun geri dönüşü yok.
Zaten başından beri kürtlerin iddiası buydu. onurluca var olma savaşı veren kürtler,diğer halklar gibi kendi kimlikleri ile tarih sahnesinde yerlerini almayı arzuluyorlar.istemleri en doğal haklarıdır. Barış mesajı bunun habercisidir. Kürtler artık dünya gündeminde barışın bir tarafı olarak konuşulur oldular, kürtler artık varlar. Doğum sancıları devam edecektir elbet.
Kürtler; kendi dostlarının kaygılarını anlayacak olgunluğu gösterirler, yanlışları eleştirildiğinde saygınca yaklaşırlar.
“Ancak bu tür tartışmalar girmeden önce dikkate almamız gereken önemli bir husus var; Kürt siyasi hareketi, bugüne gelene kadar çok büyük bedeller ödedi ve unutmayalım ki bu bedelleri yalnız başına ödedi. Bugün ulaştığı noktada ‘tarihsel bir fırsat’ olarak gördüğü kazanımları elinin tersi ile itmesini beklemek, talep etmek yakışıksız ve hakkaniyetsiz olur. Bu açıdan, hiç birimizin bu mücadelenin taşıyıcılarına ‘demokrasiye barışı feda ettiniz’ sitemi etme hakkımız yoktur. Umarız barış demokrasisiz olmaz, ama öyle olması mümkündür ve o yöndeki işaretler güçlenmiştir. ”(Nuray MERT)
Kürtlerinde kendi dostlarında beklentileri vardır.
Doğrularımızı destekleyiniz ki barış elimiz güçlensin. Barış sürecinde bize omuz verin. Kürtler ne istediklerinin farkındalar, bilincindedirler.Barış kardeşliğin temeli, adaletin teminatıdır.
Halkların beraber yaşamanın temel taşıdır. başarırsak hep birlikte başaracağız.Burun kıvırmalar bizi derinden üzer. Barış;insani duygunun en üst zirvesidir. Başlatılmış olan barış sürecini selamlıyorum.
Yazar: KEREM ATBAŞ
Yazar: KEREM ATBAŞ
15 Mart 2013 Cuma
ARDAHAN'DA GAZETECİ VARMI YOKMU TARTIŞMALARINA ULUSAL MEDYADAN MEHMET ALİ ARSLAN'DA KATILDI
MEHMET ALİ ARSLANA GÖRE ARDAHANDA GAZETECİ VAR AMA GAZETECİLERDE İŞ YOK... İŞTE MEHMETALİ ARSLANIN KENDİ KİŞİSEL
SİTESİNDE PAYLAŞTIĞI MEKALE
SİTESİNDE PAYLAŞTIĞI MEKALE
SON GÜNLERDE ARDAHANDA GAZETECİ VARMI YOKMU? TARTIŞMALARI SÜRERKEN BENDE KONU HAKKINDA BİR ŞEYLER YAZMA GEREĞİ DUYDUM
ARDAHANDA GAZETECİ YOK DİYEN ARKADASLARA CEVABIM ARDAHANDA GAZETECİ VAR AMA GAZETECİLERDE İŞ YOK
ÖNCELİKLE BEN GAZETECİ DEĞİLİM ARADA SIRADA KAFAMA GÖRE
DÜNYA'DA VE BÖLGEMİZDE GELİŞEN OLAYLAR HAKINDA YAZAR ÇİZERİM…SİTE SAYFA VE BLOGLARIMIZDAN MİLYONLARCA ÜYEMİZLE PAYLAŞIRIM HER NE KADAR BEN ULUSLARARASI
YAYINCLIK YAPIYOR OLSAMDA ARDAHAN KARS IĞDIR İLE SİMGELEŞEN BİR KARDEŞİNİZİM ARKADAŞINIZIM
BEN VE ARKADASLARIMIN DIŞINDA KİMSEDE ARDAHAN KARS IĞDIR İNTERNET HABER SİTELERİNİ TAKİP ETMİYOR DESEM PEKTE HAKSIZ SAYILMAM
BU KONUDA BÖLGEMİZDE GAZETECİLİK YAPAN ARKADASLAR.. ÇOĞU BENDE BÜYÜK SAYGI DUYARIM .. SİTELERİNİ ZİYARET ETİĞİMİZ İÇİN BANA VE ARKADASLARIMA TEŞEKKÜR ETMELERİ GEREKİYOR
ÇÜNKÜ YAPTIKLARI BİR HABERİ 200 KİŞİDEN FAZLASI OKUMUYOR YAPTIKLARI BİR HABERİN 50 TIKLAMASINI BEN VE ARKADASLARIM YAPIYOR
BİZİM BEDAVA ALDIĞIMIZ SİTELERE PARA VEREREK İNTERNETTE YATIRIM YAPTIĞINI DÜŞÜNEN ARKADASLARIMIZ ABİLERİMİZ
VAR
BU ANLAMDA ARDAHANDA GAZETECİ VARMI YOKMU SORU İŞARETİNE CEVAP VERDİĞİMİ DÜŞÜNÜYORUM…
DEMEK İSTEDİĞİM ARDAHANDA TABİKİ GAZETECİ VAR AMA
GAZETECİLERİMİZDE İŞ YOK BİRLİK BERABERLİK YOK ARDAHAN KARS IĞDIR HALKI HABERLERİNİ ULUSAL
MEDYADAN ALIYOR BİZ İSTİYORUZKİ GAZETECİLERİMİZ BİR OLSUN HALKIMIZ GÜZEL MEMLEKETİMİZİ ONLARDAN TAKİP ETSİN
BENİM TAVSİYEM GAZETECİLERİMİZ BİR OLSUN PİR OLSUN ARDAHAN İÇİN YAPILAN
İYİ ŞEYLERE ÇOMAK SOKMAYIN İŞİNİ İYİ YAPAN KURUMLARIMIZA STK’LARIMIZA KÖSTEK OLMAK YERİNE DESTEK OLUN
MİLLET AYA ÇIKMIŞ BİZ HALA YERİMİZDE SAYIYORUZ NEYSEKİ BAZI STK ve KURUMLARIMIZIN YAPTIĞI İYİ ÇALIŞMALAR
BİZİ ÜMİTLENDİRİYOR,, ARDA-FED ve YİBO’NUN YÖNETİCİLERİNİ İNTERNET DIŞINDA TANIMADIĞIMI BEYAN EDEREK ÇALAŞMALARINI
TAKDİR EDİYORUM DİĞER STK DERNEKLER OLMAK ÜZERE BİZE MORAL VERECEK ÇALIŞMALARI TÜM KURUMLARDAN BEKLİYORUM
ARDAHAN HOÇVAN HAKINDA YAZI YAZAN VE KENDİNİ GAZETECİ SANAN ABİLERİME GELİNCE.. VALAH BİR KAÇ ABİM DIŞINDA Kİ ONLAR KENDİNİ BİLİYOR BURDA İSİMLERİNİ YAZMAMA GEREK YOK ONLARIN DIŞINDA
HOÇVAN HAKINDA TARAFSIZ VE DOĞRU DÜRÜST YAZI YAZAN BİRİNİ GÖRMEDİM BIRAKIN ARTIK VAR OLAN GERÇEKLERİ
YOKSAYMAYI YILARDIR MARKA KÖY KORA’NIN BAŞARILARINI GÖRMEMEZLİKTEN GELDİNİZ DEĞİŞEN BİŞEY OLDUMU HAYIR YILARCA ARDAHANIN KURTULUŞUNU YOK SAYDINIZ DEĞİŞEN BİŞEY OLDUMU HAYIR
NEDEN ZORUNUZA GİDİYOR,, SİZİN DEMENİZLE BİŞEY DEĞİŞMEDİ DEĞİŞMİYECEK BOŞUNA İNSANLARI ÜZMEYİN SUNİ GÜNDEMLER YARATMAYIN SİZİN DEMENİZLE DEĞİŞEN BİŞEY OLMAZ 100 YIL SONRA İNSANLAR YİNE BUGÜN GİBİ KORA KÖYÜ
ÜÇ İSMİYLE MARKA BİR KÖYDÜR DİYECEK 100 YIL SONRA ARDAHANLILAR 23 ŞUBATI TEKRAR KUTLUYACAK.. SİZİN YAZDIKLARINIZLA DEĞİŞMİYECEK SİZİN SÖYLEMLERİNİZLE KABUL OLMUYACAK BİR DUAYA NEDEN İNSANLARI AMİNE
ÇAĞIRIYORSUNUZ HOÇVANDAKİ KÜRTLERİN SÖZCÜSÜYÜZ GİBİ BİR HAVA VERMEYİN HOÇVANDAKİ KÜRTLER İÇİN BUGÜNE KADAR NE YAPTINIZ ONU BİR KENDİNİZE SORUN,,
HOÇVANIN BİR SÜRÜ SORUNU VAR ONLARI YAZIN İNSANLARDA SİZİ CİDİYE ALSIN TAKİP ETSİN
ARDAHANLI GAZETECİ ABİLERİM ARKADASLARIM EĞER SİZ YUKARDA BAHSETİĞİM
BİLEŞENLERİNİZİ KULANABİLİRSENİZ BUNLARI YAPMAYI BAŞARABİLİRSENİZ KİMSEDE SİZİ YOK SAYIP ARDAHANDA GAZETECİ YOK DEMEZ
BU YAZIMDA KİMSEYİ HEDEF ALMADIĞIM GİBİ GÜNDEMDE OLAN BİR KONUYU DEĞERLENDİRİM CEVAP HAKINIZ DOĞACAK
BİR DURUM SÖZ KONUSU DEĞİL KARŞI BİLDİRİM GİBİ BİR BEKLENTİ İÇİNDE DEĞİLİM VE OLMASIN,,ÇÜNKÜ BİR HADİSEYİ KAPATMAYA ÇALIŞIRKEN YENİ BİR HADİSE DOĞMASINI İSTEMEM
BOŞ TARTIŞMALARA GİRMEK GİBİ BİR NİYETİM YOK BEN HERKESİ SEVER SAYGI DUYARIM DOĞRUYA DOĞRU YANLIŞA YANLIŞ DERİM
BENİ KENDİNE ABİ KARDEŞ ARKADAS OLARAK GÖREN VARSA İNTERNETTE MESAJLAŞIRIZ… SEVGİLERİMLE
MEHMET ALİ ARSLAN
3 Mart 2013 Pazar
Ahmet DEMİRBAŞ Yazdı – Ardahanın 92 kurtuluş Yılı ve Kalkınması
Bu yıl Ardahan’ın düşman işgalinden kurtuluşunun 92. Yılını kutlayacağız. Yıllardan beri sorunlarına çözüm arayan Ardahan, Ardahan nüfusuna kayıtlıların yüzde 80’i bu ilden göç etmiş. En yüksek göç oranına sahip. Ardahan’da ikamet edenler Ardahan nüfusuna kayıtlı olanların ancak yüzde 19.82’sini oluşturmaktadır.
Son zamanlarda yetkililerin açıklamalarına göre Ardahan artık göç vermiyor, göç alıyor durumuna gelmiştir denilmektedir.
Ardahan için ne yapılmalıdır. Ardahan’ın idari, ekonomik, kültürel ve turizm bakımından çalışmalar ne durumdadır.? Ardahan’da hayvancılıkla ve yayla turizmiyle ilgili çok ciddi potansiyel var ama bunlar değerlendirilebilecek midir.? Eğitimde hedeflene noktaya ne zaman geleceğiz.
Ardahan’da birçok doğal güzelliklere sahip yerlerimiz vardır. Yaz turizmi kapsamında yayla turizmi de yapılabilir, spor kompleksleri yapılmalı. Kış turizmi konusunda elimizde çok güzel bir imkân var. Dünyada nadir bulunan kristal kara sahibiz. Kayak sporları için çok önemli bir nimettir. Ardahan’a Yalnız çam kayak tesislerini iyi tanıtımı yapılmalı, Kayak tesislerimize turist yağmalıdır. Pist konusunda sıkıntı çekeceğimizi sanmıyorum, güzel pist alanlarımız var. Bu yıl Çıldır Gölünde yapılan Ardahan Valiliği ve Geleneksel Spor Dalları Federasyonu tarafından düzenlenen, “Çıldır Altın At 1.Kış Şöleni” sevindiricidir. Su sporlarını çok rahat getirebiliriz.
En önemlisi Ardahan’ı tanıyan, kalkınması noktasında bilgi sahibi olan yöneticilerin Ardahan’a gelmesidir.
Ardahan’la ilgili sivil toplum örgütleriyle sıcak ilişkiler kurulmalı, iktidar, muhalefet demeden hepsiyle bir çalışma ekibi kurulmalı ve sorunlar masaya yatırılarak projeler hazırlanırsa Ardahan’ın sorunları çözülecek ve göç kendiliğinden duracaktır.
Yöremizde çok fazla festival var. Her ilçenin bir festivali var. Bu ayrımcılığa sebep olur. Bunların hepsinin tek bir çatıda birleştirilmesi gerekmektedir. Ardahan ili, ilçeleri ve köyleri Festivali diye adlandırılması gerekmektedir. Bu festivalde de her ilçe kendi ürünü pazara tanıtmalıdır. Örneğin Ardahan’ın balını, Kaşarını almaya gelen insan, yandaki stant da diğer ilçelerin ürünlerini görecektir. Bu şekilde 6,7 gün süren bütün ilçeleri barındıran bir festival yapılmalıdır.
Sonuç olarak Ardahanlı iş adamlarımızın bölgeye yapacakları yatırımlar sivil toplum örgütlerinin çalışmaları ve hemşerilerimizin birlik ve beraberliğiyle hedeflenen gelişimi daha kısa bir sürede gerçekleşecektir.
Bu duygu ve düşüncelerimle Ardahan’ın Düşman işgalinden kurtuluşunun 92. Yılını kutlar Tüm hemşerilerime sağlıklar dilerim. 21.02.2013
Ahmet Demirbaş
MEHMET ALİ ARSLAN Haber News
Paylaşıyoruz Çünkü Herkes Görüyor
Kerem ATBAŞ Yazdı @ Barış ve Bilgi Kirliliği
BARIŞ VE BİLGİ KİRLİLİĞİ
Dışarıdan bakıldığında barış süreçleri çok basit görünebilir, ancak dahil olduğunuz zaman basit olmadığını net görürsünüz. İşin zorluğunu göz önünde bulundurarak bir yaklaşım ve duruş içerisinde bulunmak daha akıllıca olur.
Yaklaşım ve konuşmalarımızın bir ağırlığı ve ölçüsü olmalı ki, hatalar sonucunda nefes borularımızı tıkamayalım.
Barış zamanları çok hassas ve nazik süreçlerdir. Sabırlı olmak gerekir.
Basit ve yüzeysel yaklaşımlar herkesi yanıltır.
Eski ve yeni meseleleri yeni bir yaklaşım ve üslupla ele alınmalıdır.
Perspektifleriniz ön açıcı, önerileriniz akılca olursa meselelerin çözümüne daha doğru bir yaklaşım göstermiş olursunuz.
Usulden esasa, yöntemden amaca giden doğru adımları pratikleştirme esas olmalıdır.
Geçmiş dönemlerin muhakemes i ve analizi doğru ve sahici yapılıp masaya yatırılmalıdır.
Bilinmelidir ki, hal ve hareketlerinizde seviyeli, tutumlarınızda ilkeli, konuşmalarınızda kararlı olduğunuz müddetçe yaşama başlamadan kazanmış olursunuz.
Her daim yüksek meziyetlere sahip olmak en doğru anlayış ve kazanım olsa gerek.
Bizler gelişen süreci izlemekle beraber, olan biteni anlamaya çalışıyoruz. Ön yargı üzerinden değil, sorumluluk duyma adına sürecin hassas ve nazik olduğu bilinci ile yaklaşıyoruz.
Türkiye entelektüelleri, düşünürleri, aydın ve demokratları layıkıyla görevlerini yerine getirmiş olsaydıla r, Kürt sorunun çözümü şimdilere belki kalmazdı.
Dönem- dönem seslerini yükseltseler bile yanlış yerde olduklarını hiçbir zaman kabul etmediler. Kürtlerin mücadelesinin gelmiş olduğu aşamayı santim – santim takip edip, gözlemleyip yaptıkları geniş analizlerle uzun uzadıya anlatıp durdular.
Kürt hareketinin yanlışlarını günlerce aylarca dillerinden düşürmeyenler. Yanlış yakıştırmalardan da geri durmadılar “oportonizme ve pasivizme doğru bir yol izlemeye başladılar, böyle giderse teslimiyete kadar varırlar” gibi bilgi kirliliğini yaratarak toplum nezdinde nemalanma gayreti içerisinde siyaset yapmak, bu durumda olanların seviyesini gösterdiğini görmekteyiz.
Ama her ne hikmetse kendi sırtlarında ki heybeyi görmezler.
Kürtlere her türden yakıştırmaları reva görenler ile yapanlar bilmelidirler ki, bilimdir, irfandır, sanattır, sepettir, saçma sapandır, her şeyi bilen sizler, şimdiye kadar Kürtlere herhangi bir katkınız odlu mu? Hali hazırda ulu orta yerde duran bilgi kirliliğinden başka bir şeyinizin görünmediğidir.
Kürtlerin şanssız oldukları buradan başlıyor, kürt mücadelesi; gerek Kürtlerin gerekse Türklerin demokratikleşme yolunda vermiş olduğu mücadele, lokomotif güç olarak rolünü oynamıştır.
Doğaldır ki süreç içerisinde doğruların yanında yanlışlarıda olmuştur, tökezlemeside olmuştur. Fakat bu olup bitenler bir mücadele biçimi içerisinde ele alınıp değerlendirilmelidir. Birileri yanlışlar üzerinden kendisine pay çıkarıp, kendisini haklı çıkarma adına bir halkın hak ve özgürlüklerinin inkarı üzerinde teori geliştirmeye çabalaması büyük bir yanılgıdır, yanlışdır ve demokrasi ayıbıdır.
Türk aydın ve demokratları, bunların içerisinde istisnalar hariç bazılarınıda tenzih ederek, göreviniz olduğu halde tarihin hiçbir döneminde, Kürtlere doğru bir öncülük yapmadınız. hep karşı durdunuz elinize ne geçti.
1- ülke ekonomisi içler acısı
2- topluma kardeşlik duyugları yerine, kin ve öfke enjekte edildi.
3- Barış ve kardeşlik adına neler yaptınız?
4- Dilinizden düşürmediğiniz demokrasi bu coğrafyaya bir türlü gelmedi niye?
5- Hak hukuk adalet ve özgürlük adına hareket edip elinizde hangi kazanımlar var.
6- Kadın erkek ayrımcılığı had safhada, her gün tv haberlerinde öldürme, taciz ve tecavüzün dışında bir gelişme gözükmüyor.
Kendisine ben düşünürüm, aydın ve demokratım diyen sizler, olup bitenlerden kendinizi ne kadar sorumlu tuttunuz.
Olup bitenlerden hep Kürtleri suçlayıp durdunuz size ne kazandırdı?.
Gelinen süreçte, yaptıklarınızdan doğru ders çıkararak barış sürecine, hep beraber omuz omuza destek verme dönemidir.
“Savaş öyle canavar ki; insandan çok hayvana yaraşır.
Savaş öyle çılgın ki; öç ve intikam duyguları gözlerine kan bürümüştür.
Savaş öyle adaletsiz ki; haklı haksızı ayırmak konusunda bilge olmak yetmez.
Öyle ölümcül ki; bir veba gibi tüm bir kainatı silip kavuruyor.”
Entelektüeller, düşünürler ve aydınlar zamanlarına ait insanlardır. Görevlerini laikiyle yerine getirirlerse bulundukları coğrafyaya barış çabuk yerleşir ve kalıcı hale gelir.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü…..ymüş! – Selahattin Sakinoğlu Yazdı
8 Mart Dünya Kadınlar Günü…..ymüş!
Selahattin Sakinoğlu
0554 604 84 49
Başlığı görünce biraz burun kıvıracaksınız. Haklısınız!
Ve ben bu güne ait bilimsel tespitler yapmak için uğraşmayacağım.
Acaba neden bizim Ülkemizde sorunlar doğru tespit edilip kaynağına inilmez de düz kafadan yapılır?
Mesela şu bildiğimiz kadına şiddet konusunda ceza kanunlarının artması ulusal gazetelerde gördüğümüz koruma taleplerine benziyor.
Kocasından, sevgilisinden şiddet gören Kadın korkup polise gider, polis de: “Size bir şey yapılmadan sadece sizin beyanınızla tedbir alamam” der.
Şiddet gören kadın da: “O zaman beni öldürsün ben de öyle şikâyete geleyim” diyerek kendince espri yapar.
Netice: iş olacağına varır…
Ya Allah aşkına güldürmeyin beni, kadın şiddete maruz kaldıktan sonra karşınına alacağı hangi ceza kadının ödediği bedelin karşılığı olabilir?
Önemli olan kadının şiddete uğramadan alınan ve alınacak tedbirdir ki onu da bu zamana kadar hiç görmedim ben.
Eğer göreniniz var ise benden selam söyleyin…
Ayrıca kim ne amaçla, “Şu yasaya bir bakalım; eğer müsaitse şu kadını öldüreyim “diye bir düzenek kurar ki?
Benim görüşüm Kadına şiddetin asıl nedeni yine kadınlardan kaynaklanan sebepler.
Kendileri, çocuklarını yetiştirirken yapmacık roller veriyorlar.
Erkekleri egemen toplum olarak adlandırdıkları egemenliğe karşı mücadele etmek sizce de birlikten geçmez mi?
Kadınlar örgütleşme sağlayamadıkları sürece sizce de haklarını alabilirler mi?
Yıllardır bu ülkemizde türban tartışması var…
Ve bu türban tartışmasını erkeklerden başkası tartışmaz.
Ben kendimi bildim bileli bu güne kadar görmedim ki: “Sana ne benim başımın örtüsünden ” demeyi başarabilecek bir kadın derneği!
Şimdi ben buraya yazsam ki 8 Mart Dünya Kadınlar günün de kadınlarımıza eşitlik gelsin, özgürlük gelsin, erkeklere göre kadınlar daha fazla ezilmesin.
Demek isterdim ama bilindiği gibi aynı tas, aynı hamam.
Her şeyi kabullenip ve sonra da 8 Mart günü geldiğinde haktan hukuktan bahsetmeyin derim.
8 Mart hariç yılın geriye kalan 364 günü yine sizin gününüz olsun.
Yeter ki siz birlik ve beraberlikten haberdar olun!
Selahattin Sakinoğlu
0554 604 84 49
Başlığı görünce biraz burun kıvıracaksınız. Haklısınız!
Ve ben bu güne ait bilimsel tespitler yapmak için uğraşmayacağım.
Acaba neden bizim Ülkemizde sorunlar doğru tespit edilip kaynağına inilmez de düz kafadan yapılır?
Mesela şu bildiğimiz kadına şiddet konusunda ceza kanunlarının artması ulusal gazetelerde gördüğümüz koruma taleplerine benziyor.
Kocasından, sevgilisinden şiddet gören Kadın korkup polise gider, polis de: “Size bir şey yapılmadan sadece sizin beyanınızla tedbir alamam” der.
Şiddet gören kadın da: “O zaman beni öldürsün ben de öyle şikâyete geleyim” diyerek kendince espri yapar.
Netice: iş olacağına varır…
Ya Allah aşkına güldürmeyin beni, kadın şiddete maruz kaldıktan sonra karşınına alacağı hangi ceza kadının ödediği bedelin karşılığı olabilir?
Önemli olan kadının şiddete uğramadan alınan ve alınacak tedbirdir ki onu da bu zamana kadar hiç görmedim ben.
Eğer göreniniz var ise benden selam söyleyin…
Ayrıca kim ne amaçla, “Şu yasaya bir bakalım; eğer müsaitse şu kadını öldüreyim “diye bir düzenek kurar ki?
Benim görüşüm Kadına şiddetin asıl nedeni yine kadınlardan kaynaklanan sebepler.
Kendileri, çocuklarını yetiştirirken yapmacık roller veriyorlar.
Erkekleri egemen toplum olarak adlandırdıkları egemenliğe karşı mücadele etmek sizce de birlikten geçmez mi?
Kadınlar örgütleşme sağlayamadıkları sürece sizce de haklarını alabilirler mi?
Yıllardır bu ülkemizde türban tartışması var…
Ve bu türban tartışmasını erkeklerden başkası tartışmaz.
Ben kendimi bildim bileli bu güne kadar görmedim ki: “Sana ne benim başımın örtüsünden ” demeyi başarabilecek bir kadın derneği!
Şimdi ben buraya yazsam ki 8 Mart Dünya Kadınlar günün de kadınlarımıza eşitlik gelsin, özgürlük gelsin, erkeklere göre kadınlar daha fazla ezilmesin.
Demek isterdim ama bilindiği gibi aynı tas, aynı hamam.
Her şeyi kabullenip ve sonra da 8 Mart günü geldiğinde haktan hukuktan bahsetmeyin derim.
8 Mart hariç yılın geriye kalan 364 günü yine sizin gününüz olsun.
Yeter ki siz birlik ve beraberlikten haberdar olun!
**Özetle 8 Mart Dünya Kadınlar Gününün Oluşumu…
Amerika’nın New York kentinde, tekstil sektöründe çalışan kadın işçiler bir eylem başlatırlar.1800’lü yılların ortalarından itibaren, çalışma koşullarının iyileştirilmesi, insanca yaşayabilecekleri bir ücret ve buna benzer haklar için mücadele etmekte olan kadın işçiler bir sonuca ulaşamazlar.
En sonunda 8 Mart 1908 günü haklarını alabilmek ve seslerini duyurabilmek için greve giderler.
Ancak bu greve, patronların yaklaşımı çok sert olur.
Grevin diğer işyerlerine sıçramasını önlemek için, kadın tekstil işçileri fabrikalara kilitlenirler.
Fakat beklenmeyen bir şey olur, fabrikada yangın çıkar.
Çıkan bu yangında 129 kadın işçi hayatını kaybeder.(Bazı kaynaklara göre çıkan bu yangın bir tesadüf değildir. Bilerek çıkarılmış ve işçilere ders verilmek istenmiştir.)
İşte, 8 Mart tarihinin anlamı buradan geliyor.
O gün hayatı pahasına hak mücadelesi veren çalışanların sayesinde, bu gün çalışanlarımızın bazı haklara ulaştığı muhakkak.1800’lü yıllardan bu günlere çok mesafe alındı, ancak alınan bu mesafenin yeterli olduğunu söylemek zor.
Üstad Nazım Hikmet Ran’ın sözleri ile yazımı sonlandırarak, Esen kalın…
Bizim kadınlarımız;
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle,
Anamız, avradımız, yârimiz
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen,
Ve soframızdaki yeri
Öküzümüzden sonra gelen,
Ve dağlara kaçırıp uğruna hapis yattığımız”…
Nazım Hikmet Ran
En sonunda 8 Mart 1908 günü haklarını alabilmek ve seslerini duyurabilmek için greve giderler.
Ancak bu greve, patronların yaklaşımı çok sert olur.
Grevin diğer işyerlerine sıçramasını önlemek için, kadın tekstil işçileri fabrikalara kilitlenirler.
Fakat beklenmeyen bir şey olur, fabrikada yangın çıkar.
Çıkan bu yangında 129 kadın işçi hayatını kaybeder.(Bazı kaynaklara göre çıkan bu yangın bir tesadüf değildir. Bilerek çıkarılmış ve işçilere ders verilmek istenmiştir.)
İşte, 8 Mart tarihinin anlamı buradan geliyor.
O gün hayatı pahasına hak mücadelesi veren çalışanların sayesinde, bu gün çalışanlarımızın bazı haklara ulaştığı muhakkak.1800’lü yıllardan bu günlere çok mesafe alındı, ancak alınan bu mesafenin yeterli olduğunu söylemek zor.
Üstad Nazım Hikmet Ran’ın sözleri ile yazımı sonlandırarak, Esen kalın…
Bizim kadınlarımız;
Korkunç ve mübarek elleri,
İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle,
Anamız, avradımız, yârimiz
Ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen,
Ve soframızdaki yeri
Öküzümüzden sonra gelen,
Ve dağlara kaçırıp uğruna hapis yattığımız”…
Nazım Hikmet Ran
Yazan: Yazar - Selahattin Sakinoğlu // Ardahan Göle