Fatih Altaylı Yazdı @ Dönemin ruhu ve poşusu
Geçmişi deşerek eleştiriler yapanlara karşı bu köşede de sık sık tekrarladığım bir cümle var.
"Dönemin ruhu." Gerçekten de dönemin ruhu vardır.
İnsanları sarar, sarmalar.
Tavırlarını, hareketlerini etkiler.
Sadece insanları değil, toplumları etkiler, ülkeleri etkiler, siyaseti etkiler.
Mesela Atatürk'ü eleştirmeye kalkar bazı kendini bilmez, Allah'tan korkmaz, kuldan utanmazlar. Tek parti rejimiydi, diktatördü falan derler.
"Dönemin ruhunu" hatırlatırım onlara.
Bugün ve şimdilik "en ileri demokrasiler" olarak gösterilen Kıta Avrupası ülkelerinin o günkü halini hatırlatırım.
Ve dönemin ruhuna kıyasla Atatürk'ün nasıl ilerici, nasıl demokrat olduğunu.
Bazen daha yakın geçmişten örnekler de veririm. Bitmez tükenmez bir kinle "düne" saldıranlara.
Ama bazen bir fotoğraf her şeyi çok daha iyi anlatır.
Dönemin ruhunun ne demek olduğunu ve bazen ne kadar hızla değiştiğini gösterir.
Bu fotoğrafta "akil insanlarımızdan" ikisini görüyorsunuz herhalde.
"Barış sürecini" anlatmak için yola dökülen iki akilimizi.
Boyunlarındakini görüyor musunuz?
Görüyorsunuzdur herhalde.
"Poşu" diyorlar ona.
Yüzlerce yıllık bir geleneğin örtüsü.
Ama son 30 yılda her nedense siyasal Kürt hareketiyle, hatta "ayrılıkçı Kürt terörü"yle özdeşleşmiş bir hale geldi.
Ve çok değil, daha bir yıl kadar önce üniversite öğrencisi Cihan Kırmızıgül "poşu taktığı" için gözaltına alındı.
Elde "poşudan" başka delil olmadığı halde "örgüt üyeliğinden" yargılandı.
Birkaç ay önce de 33 yıl 9 ay hapse mahkûm edildi.
Cezası "iyi halden" dense de aslında "olayın saçmalığı toplum tarafından görüldüğü için" 11 yıl 3 aya düşürüldü.
Dahası "suç aleti" poşu, mahkeme tarafından "müsadere" edildi.
Çok değil birkaç ay önce "suç aleti" olarak görülüp müsadere edilen poşu bugün "akil insanlarımızın" boynunda.
Dünün suç aleti, bugün "barışın anahtarı". Dün poşulu diye bir genci yakalayıp içeri atanlar, büyük ihtimalle bugünlerde poşuya selam duracaklardır.
Dönemin ruhu böyle bir şeydir işte.
Ve her nedense bir sonraki dönem, bir önceki dönemin ruhundan hesap sormayı marifet sayar.
Biz yaparız, onlar peşimizden gelir
DÜN sabah çok güldüm.
Habertürk yayına başlarken Türk, hatta dünya basınında bir devrim yapmış, gazeteleri ve matbaa teknolojisini sonsuza kadar değiştirecek bir yeniliğe imza atmıştı.
Gazetenin boyutunu küçültüp ergonomik bir hale getirmiş ve içindeki tüm gazetelerin ve eklerin kapaklarını "kuşe" kâğıda basmıştı.
Hazırlık baskılarımızı yaparken diğer gazeteler bizim ilk baskılarımızı ele geçirmişlerdi.
Yaptıkları dedikodular da bize kadar ulaşmıştı.
"Bu boy gazete mi olur, bu kâğıda gazete mi basılır?" diyorlardı.
Türk basınının en büyük grubunun en tepesindeki isim ise "Böyle kâğıda gazete mi basılır canım? Yakında vazgeçerler. Bu maliyetlerle bu işi yürütemezler" demişti.
Aradan 5 yıl geçti.
Habertürk'ün "inovasyon" yaparak başlattığı hamleye burun kıvıranlar, artık Habertürk'ün birer taklidi haline geldiler.
Boylarını kısaltamadılar ama enlerini Habertürk'e uydurdular.
Ve önce Sabah Gazetesi, Habertürk gibi "kuşe kapaklı" çıkmaya başladı.
Dün de Hürriyet teslim oldu.
Şimdilik hafta sonu ekiyle bile olsa Hürriyet de kuşe kapaklı baskıya geçmeye çalıştığını dün gösterdi.
"Doğruyu" takip ettikleri için kendilerini kutluyorum.
Habertürk yapar, diğerleri taklit ve takip eder.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Not: Yalnızca bu blogun üyesi yorum gönderebilir.